Sunday, May 30, 2010

hmmm

hmmm has a very bad, deeply bad meaning in Turkish. It almost means "die". So when someone says hmmm to someone, he/she can mean "he/she is so ugly that it would be better if he/she dies".
that makes hmmm a very bad, kaka word. so anything against hmmm is acceptable.

Thursday, January 14, 2010

Shakespeare - Sonnet 71

no longer mourn for me when i am dead
then you shall hear the surly sullen bell
give warning to the world that i am fled
from this vile world, with vilest worms to dwell:
nay, if you read this line, remember not
the hand that writ it; for i love you so
that i in your sweet thoughts would be forgot
if thinking on me then should make you woe.
o, if, i say, you look upon this verse
when i perhaps compounded am with clay,
do not so much as my poor name rehearse.
but let your love even with my life decay,
lest the wise world should look into your moan
and mock you with me after i am gone.

---

yas mas tutma sevgilim, öldüğüm zaman.
toprakta böceklere güldüğüm zaman
duyurunca, paslı sesiyle, ölüp gittiğimi, bir çan..
yas mas tutma sevgilim öldüğüm zaman.
çürüyen gövdem gibi, yitip gitsin aşkın da..
ne bir mektup kalsın bizden, ne bir söz, ne bir eşya..
unut gitsin adımı, arkamdan da ağlama
gözyaşınla da eğlenir, onu da alıp satar bu dünya..
Can Yücel

Sunday, June 14, 2009

şems-i tebrizi

pekâlâ, şu saatten sonra ne desem 12 saat evveline dönemeyeceğimizi biliyorum ama en azından ortadaki yanlış anlamaları kaldırmamız gerekiyor.
şimdi az çok anlaşıldığı üzere ben deniz pek hayatı belli organlarına takan biri değilim. hayat ciddiye alınamayacak kadar kısa, ve boktan diye düşünenlerdenim. tüm bu sebeplerden dolayı hayattımdaki bir çok olguyu bu gerçeklere göre şekillendirmiş bulunuyorum. az çalışıyorum, paramı son kuruşuna kadar harcıyorum, bir lira bile biriktirmiyorum, eğlence merkezli faaliyetlere balıklama atlıyorum misal arkadaşlardan biri interrailla avrupaya gidek dese, şu saat şu dakika sırt çantamı alır giderim. plan, program vesaire vakit harcadığım şeylerin başlarında gelmiyor.
şimdi bu ahval ve şerait içerisinde, ben, bizzat, kendim kelimelere, cümlelere, ve hatta, hal, tavır, hareketlere pek fazla ehemmiyet vermiyorum. mühim olan niyet, hangi kelimelerin nasıl dizilip binbir tane mânâ içerisinde hangisinin anlaşılıp tepki verileceği de zerre umrumda değil.

ben seninle konuşurken niyetim ne seni hor görmek, ne de seni kırmaktı. herşeyi dalgaya almayı meziyet olarak gören ben, biraz takıltım sana sadece. gündelik hayatımda herkesle yaptığım gibi. sende karşılık olarak mevcutta gösterdiğin aşırı savunma yerine iade-i takılmayı gösterseydin sabah uyanır uyanmaz ağzımda buruk bir tat olmaz, bu bloguda yazmıyor olurdum.

Neyse Mevlanâ'dan bir şiirle bitiricem, canım çekti;

Her gün bir yerden göçmek ne iyi,
Hergün bir yere konmak ne güzel,
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş.
Dünle beraber gitti, cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait.
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.

Monday, June 01, 2009

empatik misin? değilsin, olaman...

dün gece biraz yoğundum mesajını espriyle geçiştirmekle yetindim ama senin nezdinde tüm askerlik yapmayanlara seslenmek istiyorum bu mesajımla;
askerlik ve askerlik psikolojisi nedir bilir misin? çok empatik biriyim biliyorum mavralarını bir kenera bırakım. bilemezsin, senin hiç 6 ay boyunca özgürlüğün elinden alındımı. tüm kişisel zevklerin, kararların, hayatın. sen hiç tanımadığın yüzlerce kişide kendi yüzündeki eblek ifadeyi gördün mü. sen hiç gün içerisinde hayale dalıp nerdeyim ben diye uyandın mı. zannetmiyorum. tamam buraya kadar ki semptomlar tüm askerlerin geçiş döneminde yaşadığı ortak sorunlardır. zaten fransız sosyolog arnold van gennep de bu durumları "les rites de passage" isminde derleyip toplamıştır. kopma, eşiksellik ve bütünleşme. hakkaten de tüm bu geçiş ritlerini yaşıyorsun birebir.
kitaplarda okuduğunu bi fiil yaşamak, paha biçilemez :)

eşiksellikten ise ayrı olarak bahsetmezsem sanırım göbeciklerim(six packs) çatlayacak, süper bişey.
askerliğe milyonlarca kez sövüyorum ama o insanda yarattığı "communitas" ki türkçesi yoldaşlık durumu herkesin en az bir kere tatması gereken bişey. tat sadece bir ketçap markası değil!

o bulunduğun sosyal statüden kopup, aynı kamuflajları giyip aynı olunca vuku bulan, statüsüzlük durumu.türdeşlik, eşitlik, anonimlik, mülksüzlük, dış görünüşe önem vermeme, servete bağlı ayrımların olmaması, cömertlik, boyun eğme, yalınlık, acı ve ıstırabın kabulü...

neyse gelelim asıl mevzumuza. edirnede askerlik hususuna. askerlik yaptığım 155 günün, ilk 30 günü acemilik vesaire ile geçti, tamam. kaldı 125 gün, bir gün de yol iznini düş, 124. bu 124 gün içerisinde tam tamına 6 farklı tatbikata bir fiil mercedes unimog kamyonumla iştirak ettim. bölelim 20 günde bir tatbikat. askerliğe pek vakıf olmadığından söylüyorum, edirne sürgün yeridir. vukuatlı personel edirneye gönderilip, sürekli denetlemeler ve tatbikatlarla kontrol edilirler. ki bu dönem birde 6 yılda bir çakışan harbe hazırlık ve kara kuvvetleri denetlemesi de birleşince, über bir sezon geçirildi ve ben oradaydım. tamam can korkun yok, yunanlar ya da bulgarlar gelmiycek biliyorsun ama komutanların düşmandan ziyade bir üst rütbelisinden daha çok korktuğunu görüyorsun orda. o vakit de işte emir-komutanın en altında yer alan sana oluyor olay.

çavuşluk, kısa dönemlerin yatışı vesaire de hikaye. tamam altdevre bir asker gibi herişe koşturulmadık ama yoğun çalıştık. bilgisayar bilen kısa dönem, ingilice bilen kısa dönem, yazıhane düzenlenecek kısadönem, araç bakımı kısa dönem, gece 5 de yat 6:30 kalk kısa dönem. yaaa...

Sunday, May 24, 2009

Benim demeyi bırakınca, herşey bizim!

"Eğer topraklarmızı satmazsak biliyorum ki beyaz adam silahlarıyla gelip onları elimizden alabilir. Ama biz bazı şeyleri anlamıyoruz. Gökyüzünü, toprağı, kayaların ısısını nasıl olur da alıp satarsınız. Eğer biz havanın tazeliğine ve suların pırıltısına zaten sahip değilsek, siz onları nasıl satın alabilirsiniz. Bu dünyanın her parçası benim insanlarım için kutsaldır. Her Parlayan çam iğnesi, bütün o kumsallar ve sahiller, karanlık ormanlardaki sis, havada vızıldayarak uçusan her böcek bizim için kutsaldır."
---
How Can You Buy or Sell the Sky?
Gerry Giuliani
The Leader, February 1983
This is a speech made in 1851 by Seattle, chief of the Suquamish, in response to a treaty proposal under which the Indians would sell two million acres of land for $150,000. Buckminster Fuller calls it "one of the most beautiful and profound environmental statements ever made".
As I read it, I was reminded how important it is for Scouters to provide outdoor experiences to young people. It disturbed me to realize how we, who have supposedly taken charge of the land from the Indian, have so often neglected and abused it.

Seattle gives us an important message for reading at a campfire, as a "Scouter's Five", or to kick off a conservation project.

How can You Buy or Sell the Sky?

How can you buy or sell the sky, the warmth of the land? The idea is strange to us.
If we do not own the freshness of the air and the sparkle of the water, how can you buy them?

Every part of this earth is sacred to my people. Every shining pine needle, every sandy shore, every mist in the dark woods, every clearing and humming insect is holy in the memory and experience of my people. The sap which courses through the trees carries the memories of the red man.

The white man's dead forget the country of their birth when they go to walk among the stars. Our dead never forget this beautiful earth, for it is the mother of the red man. We are part of the earth and it is part of us. The perfumed flowers are our sisters; the deer, the horse, the great eagle, these are our brothers.

The rocky crests, the juices in the meadows, the body heat of the pony, and man--all belong to the same family.

So, when the Great Chief in Washington sends word that he wishes to buy our land, he asks much of us. The Great Chief sends word he will reserve us a place so that we can live comfortably to ourselves. He will be our father and we will be his children.

So we will consider your offer to buy our land. But it will not be easy. For this land is sacred to us. This shining water that moves in the streams and rivers is not just water but the blood of our ancestors. If we sell you land, you must remember that it is sacred, and you must teach your children that it is sacred and that each ghostly reflection in the clear water of the lakes tells of events and memories in the life of my people. The water's murmur is the voice of my father's father.

The rivers are our brothers; they quench our thirst. The rivers carry our canoes, and feed our children. If we sell you our land, you must remember, and teach your children, that the rivers are our brothers and yours, and you must henceforth give the rivers the kindness you would give any brother.

We know that the white man does not understand our ways. One portion of land is the same to him as the next, for he is a stranger who comes in the night and takes from the land whatever he needs. The earth is not his brother, but his enemy, and when he has conquered it, he moves on. He leaves his father's grave behind, and he does not care. His father's grave and his children's birthright are forgotten. He treats his mother, the earth, and his brother, the sky, as things to be bought, plundered, sold like sheep or bright beads. His appetite will devour the earth and leave behind only a desert.

I do not know. Our ways are different from your ways. The sight of your cities pains the eyes of the red man. There is no quiet place in the white man's cities. No place to hear the unfurling of leaves in spring or the rustle of the insect's wings. The clatter only seems to insult the ears. And what is there to life if a man cannot hear the lonely cry of the whippoorwill or the arguments of the frogs around the pond at night? I am a red man and do not understand. The Indian prefers the soft sound of the wind itself, cleansed by a midday rain, or scented with pinon pine.

The air is precious to the red man for all things share the same breath. The white man does not seem to notice the air he breathes. Like a man dying for many days he is numb to the stench. But if we sell you our land, you must remember that the air is precious to us, that the air shares its spirit with all the life it supports.

The wind that gave our grandfather his first breath also receives his last sigh. And if we sell you our land, you must keep it apart and sacred as a place where even the white man can go to taste the wind that is sweetened by the meadow's flowers.

You must teach your children that the ground beneath their feet is the ashes of our grandfathers. So that they will respect the land, tell your children that the earth is rich with the lives of our kin. Teach your children that we have taught our children that the earth is our mother. Whatever befalls the earth befalls the sons of the earth. If men spit upon the ground, they spit upon themselves.

This we know: the earth does not belong to man; man belongs to the earth. All things are connected. We may be brothers after all. We shall see. One thing we know which the white man may one day discover: our God is the same God.

You may think now that you own Him as you wish to own our land; but you cannot. He is the God of man, and His compassion is equal for the red man and the white. This earth is precious to Him; and to harm the earth is to heap contempt on its creator. The whites too shall pass; perhaps sooner than all other tribes. Contaminate your bed and you will one night suffocate in your own waste.

But in your perishing you will shine brightly fired by the strength of the God who brought you to this land and for some special purpose gave you dominion over this land and over the red man.

That destiny is a mystery to us, for we do not understand when the buffalo are all slaughtered, the wild horses are tame, the secret corners of the forest heavy with scent of many men and the view of the ripe hills blotted by talking wires.

Where is the thicket? Gone. Where is the eagle? Gone.

The end of living and the beginning of survival.

Thursday, May 21, 2009

return of the jedi

askerden dönmüştür. hükümsüzdür!

Sunday, December 07, 2008

Haiku

Wake up girl
We gotta make up
Sex!