Thursday, January 17, 2008

Coşkun

Çoşkun Önal, 86 doğumlu, aynı yıl doğmuşuz. ne ego var adamda ne hırs ne stress. pamuk gibi bir adam. iyiliğinden başka birşey görmemiş kimse. senin hor görüp konuşmadığın güvenlikçiyle kanka, hor görülüp konuşamadığın prof la enseye tokat göte parmak. böyle bir şeytan tüyü var adamda. yüzünde tebessümsüz bir an yok. solak. çok karizma tutuyor kalemi. abisi var aynı ona benziyor, bazen onu sokuyor sınavlarda yerine :) kırmızı mı desem turuncu mu desem bi çeşit güneş gözlüğü var, numaralı. 80'lerden gelmiş gibi duruyor :) babası kamyoncu, babası felç geçirince kendi geçiyor işin başına. küçücük yaşına bakmadan diyar diyar geziyor ülkeyi. belki bundan dolayı tipi bizlerden büyük gösteriyor biraz. 20lerinin ortasında, otuzuna yakın gibi gösteriyor. MAN çıkartmalı bir yeleği var üstünden çıkartmadığı. ve kim bilir daha aklıma gelmeyen neler neler. halbuki daha tanışalı bir yıl olmuş. iyi ki dönem tekrarı almışım da böyle bi adamı tanımışım dedirten cinsten biri.

tüm bu tanımlamara geçmiş zaman eki olan "-dı" yı koymak o kadar gücüme gidiyor ki, 2 tane orospu çocuğunun sana kıyması o kadar canımı yakıyor ki, ağlayamıyorum.
kimi zaman beni dertlere giriftar eyleyen zatı muhteremdir bu çoşkun. adı gibi çoşkun olup, 21 yıla 21 asır sığdıran yiğittir çoşkun. ölümün bize o kadar da uzak olmadığını, aynı zamanda ölümün bir ayrılık da olmadığını, birini maddi olarak hissedemezken manevi olarak ne kadar çok hissedilebileceğinin kanıtıdır çoşkun.
Aslandır, koçtur Coşkun!
çok bişey kalmadı abi, bir gün daha eksilttik takvimden, sen bize arkalardan yer kapıgoy mahşerde :')

ne yapsam olmuyor idi

geçen arkadaşlarla konuşuyoruz, bizim kamil "abi samimiyet bayrakları açılmış toplumda. samimi olmak acayip prim ediyormuş" dedi. "nasıl lan, sadece samimi olmak yeterli mi?" dedik koro gibi. "evet abi, ne olusa olsan samimi olsun deniyormuş. ister cahil olsun ister kıro olsun yeterki samimi olsun isteniyormuş" dedi. yıllardır kavede bu anı bekliyorduk. en sonunda rüzgar bizden tarafa esmişti, topluma, karşı cinse kendimizi kabul ettirebilecektik. devran dönmüştü bi kere kim bizi durdurabilirdi ki.
hemen ikili üçlü bi kız grubu buldum. başladım başımdan geçenleri, aptallıklarımı anlatmaya. top oynamaya çağırmaya gittiğim mehmetlerin evi diye bi başka mehmetlerin evine girip, dedesiyle, annesiyle çay içişimi, annesinin uyuyan mehmeti kaldırmaya gitmesini engelleyip ben gidiyim uyandırayım yenge diyip, girdiğim odanın 8 yaşındaki hiç tanımadığım bir bebeye ait olduğunu görmemle ordan topuklamamı ve 2 hafta sokağa çıkamadığımı falan.
bence etkileyici bir üslupla sunulmuş, içinde komik şapşallıklar barındıran hikayelerdi. baktım etkileniyorlar, eller saçlara gidiyor, bir iki tane daha anlattım. "sevimli şapşal şey" damarını iyice eşeledim. anlattım da anlattım. en mahremine kadar. altıma sıçmalı anılara kadar. baktım hafif bir tiksinme baş gösteriyor hemen ebeveynlere usulsüz şekilde yakalanmaya çevirdim rotayı lakin o da çare olmadı, büsbütün iğrenildi. hemen sonra yakışıklı arkadaşım efe geldi, birkaç "sosyal becerisizlik" anısını anlatıp "inanmıyorum efe, çok sevimliymişsin" nidaları eşliğinde bu samimiyet rüzgarından iyi ekmek yedi. benimse efe sayesinde tanıştığım kızlarla bağlantım ise ileriye yönelik beklentiler içerisinde sürdü.

Dipnot: Mevcut yazının orjinali Umut Sarıkaya tarafından 09-01-08 tarihli 019 sayılı uykusuz mecmuasında yayımlanmıştır, ben kırptım biçtim, yeniden araje ettim.

bu da ap ayrı bir linkua
http://img204.imagevenue.com/img.php?image=00050_n645007759_212143_8452_122_578lo.jpg